Paradigma Yayınları > Kitaplar > Siyaset/Politika > Araştırma İnceleme > Yeni Engizisyonlar

Yeni Engizisyonlar

Heretik-Avı ve Modern Totaliteryenizmin Entelektüel Kökleri

The New Inquisitions: Heretic-Hunting and the Intellectual Origins of Modern Totalitarianism

“Elinizdeki kitap bugünün engizisyonları ile geçmişin engizisyonları arasında dikkat çekici bağlantılar olduğunu ileri sürüyor ve bunu yaparak etkileyici fakat genellikle ihmal edilmiş düşünürlere ışık tutuyor. Ulaştığı sonuçlara ister katılın ister katılmayın, konuyu siz beğeneceksiniz; bu provakatif kitap sizi alıp götürecek.”

  • “Elinizdeki kitap bugünün engizisyonları ile geçmişin engizisyonları arasında dikkat çekici bağlantılar olduğunu ileri sürüyor ve bunu yaparak etkileyici fakat genellikle ihmal edilmiş düşünürlere ışık tutuyor. Ulaştığı sonuçlara ister katılın ister katılmayın, konuyu siz beğeneceksiniz; bu provakatif kitap sizi alıp götürecek.”

    Elinizdeki kitap tümevarımlı entelektüel bir yolculuk; nispeten çok az örneği ya da benzeri bulunan bir entelektüel tarih formudur. En yakın örnekleri –belki de ironik olarak– kendilerine en fazla borçlu olunan, fakat bazen en fazla eleştiri alan çalışmalar ve yazarlardır. Daha önce Oswald Spengler, Isaiah Berlin, John Lukacs gibi şahsiyetlerin ve başkalarının yaptığı genel politik ve entelektüel tarih yorumlarının neredeyse tamamını okudum ve ortaya koydukları şeylerden belirli vukuflar elde ettim. Entelektüel tarih, eğer tarihe vukuflar ve zamanımıza ilişkin daha iyi bir kavrayış ortaya koyacaksa bir yoruma, bir tartışmaya ihtiyaç duyar. Geçmişin ufak ayrıntılarına takılıp kalmak ve asla hiçbir sonuca ulaşmamak yeterli değildir – çok daha değerli olan, şeye genel anlam vermek ve bir vakayı anlamlı hale getirmektir. Böyle yazarlara müteşekkirim.

    Tezimi inşa ederken tümevarıma dayalı bir incelemeye giriştim: Bir açmazla başladım ve delil toplayarak bu açmazı yavaş yavaş çözmeye çalıştım. Açmazımız yirminci yüzyılın büyük belasından, muhtelif formlarıyla totaliteryenizmin doğuşundan başka bir şey değil. Önceki yüzyıllar, totaliteryanizmde tezahür eden bir şey olarak yirminci yüzyılın barbarlığı gibi bir şeye tanıklık etmemişti. Tarihte ilk kez bireysel özgürlüğe karşı devasa teknik aygıtlar kullanıldı; bu aygıtlar binlerin değil, milyonlarca insanın katlinin sorumlusu haline geldiler. Totaliteryenizmin genellikle yirminci yüzyılda dünyaya neredeyse ex nihilo giren bir şey olarak ele alınması ve az sayıda gerçek öncüle sahipmiş gibi tasvir edilmesi anlaşılabilirdir. Yirminci yüzyıldaki gulagların, büyük ceset yığınlarının, milyonların kurumsal katlinin, devlet güvenliğinin ve savaşın totalleşmesinin yepyeni bir şey olduğu kabul edilmelidir. Bu alanın araştırmacılarının kafasını karıştıran başka bir şey daha vardır: Sağcılar komünizmi totaliteryenizmin en kötü formu olarak tasvir etme eğilimindeyken, solcular faşizmi totaliteryenizmin en kötü formu olarak görürler. Bugün bile komünizmi ve faşizmi, basitçe totaliteryenizm diye adlandırabileceğimiz tek bir fenomenin veçheleri olarak ele almak genellikle olumsuz bir şey sayılır.

    Fakat, makul şekilde totaliteryen sayılabilecek durumları ne kadar çok incelediysem, genellikle mukayese edilemez ve karşıt sistemler olarak tasvir edilen sistemlerin aslında fiilen işleyiş tarzları itibariyle neredeyse aynı olduklarına o kadar kani oldum. Gizli polis, gizli tutuklamalar, işkence, göstermelik duruşmalar, kamuya açık itiraflarda ısrar, kamuya açık infazlar, gulaglar (çalışma kampları); veya toplama kampları; ( toplama kamplarında insanlar hücre hapsinde ve bazen sonu gelmez “istisna hali” denilen durumda tutulmuştur; bu “istisna durumu” temel insani hakların, minimum düzeyde adil yargılanma hakkının askıya alınması ve iptalidir). Totaliteryenizmin bu karakteristikleri Nasyonal Sosyalist devletlerde de ve Komünist devletlerde de aynıdır. Bunlar totaliter bir devletin operatif “göstergeleri” arasında yer alır; farazi formu ne olursa olsun totaliteryen devletin bu özelliklere sahip olduğu açıktır. Böyle bir devlet “liberal demokrasi” gibi görünebilir, fakat bu göstergelerin mevcudiyeti reel devletin totaliteryenizme meyilli olduğunu gösterir. Totaliteryenizm bireysel insan hakları ihlalini beraberinde getiren total merkezi devlet gücüne ilişkin modern bir fenomenmendir: Totalleşmiş devlette bir iktidardakiler bir de nesneleşmiş yığınlar, yani kurbanlar vardır.

    Yirminci yüzyılın ardında bıraktığı kuşatıcı soru şudur: Totaliteryenizm fenomeni aslında nereden doğmuştur? Nazi Almanya’sının ya da Stalinist Rusya’nın köklerini anlamak için çoğu tarihçinin meyilli olduğu gibi sadece bir ya da iki yüzyıl geriye bakmak yeterli değildir. Totaliteryenizmin gerçek doğasını anlamak için Batı’daki öncellerini daha ayrıntılı şekilde incelemek gerekir. Kaçınılmaz şekilde yirminci yüzyılın en önemli (şeytani) mirası durumundaki, totalleşen devlete yol açan entelektüel jenealoji nedir? Göreceğiniz üzere incelememiz bizi, yalnızca bu tarih sürecini nasıl anladığımız konusunda değil, aynı zamanda bugün hala karşı karşıya olduğumuz tehlikeler konusunda da önemli imaları bulunan bazı beklenmedik sonuçlara götürecektir.

    Bu kitabı armağan eden yolculuğa başladığımda, bu yolculuğun beni nereye götüreceğini bilmiyordum. Gerçekten keşiflerle dolu bir yolculuktu bu. Bu yolculuk Eric Voegelin’in anti-gnostik çalışmasını inceleme girişimiyle başladı ve beni bir spiral çizerek önce Carl Schmitt’e, sonra Theodor Adorno’ya ve Joseph de Maistre’ye götürdü; bu spiralin her kavisi eksen konumundaki Engizisyon sorununa, sadece bir kurum olarak değil, çok daha önemlisi Batı tarihindeki kılavuz bir metafor olarak Engizisyonun oynadığı rol sorununa dönüyordu. Bu projenin bir çıkmaza sürüklendiğini düşündüğüm her durumda, her yeni bölüm tarihsel Hristiyanlığın antikitenin son döneminde doğuşundan ortaçağ ve erken modern çağ kanalıyla yirminci ve yirmi birinci yüzyıla uzanan bu entelektüel jeneaolojinin bir başka boyutunu ortaya çıkardı.

    Bana göre karşı karşıya olduğumuz temel sosyo-politik sorun şudur: Totaliteryenizmden nasıl kaçınabiliriz? Totaliter bir devleti mümkün kılan teknik ve sosyobürokratik aygıtlar dünyanın büyük bir bölümünde çoktan yerini almış ve ayrıca dünya nüfusunun büyük bir bölümü yirminci yüzyıldaki totaliteryen bir devlete tabi hale gelmişti: Sovyetler Birliği’nde ve onun Doğu Avrupa gibi egemenliği altındaki topraklarda; Çin’de ve onun Tibet ya da Hong Kong gibi hakimiyeti altındaki topraklarda; faşizmin farklı formlarına sahip Almanya, İtalya ve İspanya’da; farklı diktatörlüklerde; ve hatta bir ölçüde totaliteryenizmin emarelerini görebileceğimiz bazen “liberal” addedilen devletlerde. Bir bütün olarak bakıldığında yirminci yüzyıl, nispeten refah ve özgürlük dönemlerinin norm olmaktan çok anomali olduklarını gösteriyor. Totaliter devletin yükselişini nasıl önleyebiliriz?

    Totaliteryenizmin doğasını anlamak için nerden doğduğunu ve hangi temel karakteristiklere sahip olduğunu bilmemiz gerekir. Hakikat şudur: Dikkate almakta olduğumuz şey şerrin/şeytanın yüzünden başka bir şey değildir ve bu böyle olduğu ölçüde herhangi tekil bireyi ya da kurumu totaliteryenizmin doğuşundan sorumlu tutamayız. Kaldı ki totaliteryenizmin sadece şer/kötü olduğunu söylemek ve onun bu şekilde devam etmesine izin vermek yeterli değildir. Totaliteryenizm fenomeni yirminci yüzyılda Batı’lı bir arketipik form olarak ortaya çıkmıştır ve büyük bir kültürel-dini mirasa sahip şu toplumlarda kök salmıştır: Almanya, İtalya, Rusya, Çin. Bu nasıl vuku bulmuş olabilir? Almanya, Rusya ve Çin’in daha önceki büyüklüklerinden Hitler, Stalin ve Mao kabusları nasıl ortaya çıkmıştır? Açıktır ki totaliteryenizmin yararlandığı bir arketip, insanlığın bazı içgüdüsel ihtiyaçlarına cevap veren bir arketip önceden beri vardır.

    Okuyacağınız metin bu arketipin ne olduğuna ve nasıl iş gördü- ğüne ilişkin bir çalışmadır. Bu arketipin kökleri geç antikite ve tarihsici Hristiyanlığın doğuşundadır. Öncelikle bu konuyu ele alacağız.

    Artur Versluis


    Satın Alma Linkleri

  • Çevirmen: Mihriban Şenses
    Yayın Tarihi 2015-01-14
    ISBN 978-975-7819-91-2
    Baskı Sayısı 1. Baskı
    Dil TÜRKÇE
    Sayfa Sayısı 257
    Cilt Tipi Karton Kapak
    Kağıt Cinsi Kitap Kağıdı
    Boyut 14 x 23 cm
Paradigma Yayınları

2024 © Tüm Hakları Saklıdır.